Toros dağları kokarım ben, Çukurova’dan yollanan... Karadeniz’de hırçınca soluklanan... Marmara’dan dinlenen. Ege’den başlayıp Akdeniz'e el verip sevdalanan..
Toros dağları kokarım ben, Çukurova’dan yollanan... Karadeniz’de hırçınca soluklanan... Marmara’dan dinlenen. Ege’den başlayıp Akdeniz'e el verip sevdalanan... Bir sevdadır Ege’nin mavi yeşil koynuna düşen yüreğim, bir martının kanat çırpınışları gibi. Ömrünü tüketirken bu yürek, bir gün daha koşarak gidiyor saatin tik takları altında saklı…
Bak.. durma hadi bak.. Bak ki saatin akrebi yelkovanı gökkuşağı olsun başına...
Bu günde sabah oldu yine... Sonra ne mi olacak? Gün öğleni devirip, akşam olacak. Yarın yine sabah olacak ve bu gün yarına geçmiş gün olacak. Bir sonra ki gün yarın da dün olacak. Kimler görecek bugünü, yarını kimler için bugün "geçmiş" olacak bilmiyoruz…
Haydi o zaman yarın meçhulse biz fanilere, açın ruhunuzun pencerelerini ve fırsat verin nesnelerin, müziğinin içeri girmesine, sevecenlik anlarının şiirinin içeri girmesine. Haydi bir kere daha bakın günün Güneşine, o an doğacaktır yüreğinizde.. Bakın ona heybesini sizden aldığı günle doldurup gidecek karanlığı bize bırakarak aydınlığı alıp dağların ardında kaybolacak, bir başka sabaha doğmak için…
ÇINAR...
Ey koca çınar
Yılların nasıl geçti
Yapraklarında bir ömür var
Gölgende anıların
Kim bilir kimleri gördün
O ömründe
Kimler anlattı seni
Belki de adına şarkılar
İlkbaharda sonbaharda
Ta ki yıllar seni
Yorunca ya ve alınca ya kadar…
KOCA ÇINAR…
Sessiz sesiz akan bir pınarın kenarında, boy atmış, çalılar arasında, tek başına koca bir çınarsın.
Hangi rüzgârlar taşımıştı buraya, toprağa ne zaman düşmüştü tohumların?..
Böyle tek başına kaç yıl yaşadın?.. Bilmiyorsun, hatırlamıyorsun değil mi?..
Oysa bine kadar da saymıştın. Dallarından düşen, bedenini terk ederken her birine ayrı ağıt yaktığın, sararmış yapraklarının düştüğü, altından geçip giden pınarın sularıyla aktı yıllar.
Saymaktan yoruldun değil mi?..
Kaç yıldır da saymıyorsun, onu bile unutmuş bir halin var.
Kaç dalın kırıldı, kaç yaprağın koparıldı?
Hatırlamıyor musun?.. Özgürlüğe sıkılan kurşunlar, bedenine saplandı.
Aydınlığa çekilen bıçaklarla, çizgi çizgi yarıldı.
Dallarında serçeler dondu kaldı.
Üveyikler ötmedi, kumrular, güvercinler yapraklarının arasında sevişmedi.
Dallarına serçeler yuva kurmadı.
Kor ateşler içinde kaldığın nice günler oldu.
Her gelen bir şeyler aldı. Bir şey kopardı gitti kanatarak.
Giderken ardında yaş damlayan bedenini bırakarak.
Hele de o yıllar, geçip giden yıllar. Ah o yıllar ah!.. hiç acımadılar hiç...
Yalnızlıklarsa hiç bırakmadılar seni değil mi?..
İnatla tutunan birkaç yaprak gibi, dallarında hep asılı kaldılar.
Gün geldi, ormanda olmayı özledin paramparça olmuş bedenine bakarak.
Yüksekçe bir tepeye tırmanıp, yıldızlara, aya dokunmak, pınarın sularıyla akıp, ırmağın sularına karışıp, denizlerin engin mavilerine akmak, kaybolmak, yitmek istedin yitmek.
Ama köklerin bırakmadılar.
Ve birden bir ses geldi gök kubbeden fısıltıyla… Yalnız senin duyduğun, son meltem gibi bedenini saran;
‘ey koca çınar ağacı, saplanmışsın kendi toprağına, dökülmüş yaprakların.
Solmuşsun yıllar yılı yaşadığın acılarla. Kim bilir neler yaşadın yıllar yılı.
Yıkmışlar yanındaki dostlarını, arkadaşlarını. Yalnızsın, tek başına kalmışsın.
Susamışsın, bitkinsin. Ve hala yaşamaya çalışıyorsun.
Yaşamaksa eğer senin ki, bunca acıya rağmen!..
Bir dön, bir bak ardında bıraktıklarına neler var.
Kırmışlar dallarını, canın acıyor.
Biliyorum gönlün kırgın, bedeninden yaşlar damlar.
Ne dersin?.. Belki biri üzülür, yanar.
Dersin, bilirim; şimdi üzülseler ne yazar.
Ama sen ayakta kal koca çınar.
Belki yaşayacağın son bir şey var.
Ancak sen anlarsın, senden başka kim anlar.
Kimsenin anlayamadığı bu yaşanmışlıkları koca ÇINAR… ‘
ÇINARIN SÖZ YAŞLARI
Sanma; sana yanarım
Sanadır ağıtlarım
Çınarın dallarından
Akandır söz yaşlarım
Sanırsın yalvarmaktır
Hayallere dalmaktır
Yoluna ağlamaktır
Akandır söz yaşlarım
Gözyaşı mertlik sayma
Bir damla gözyaşımı
Bu kefarettir sanma
Akandır söz yaşlarım
Söz pınarım kurumaz
Bu sevda hiç durulmaz
Yaralı kalp vurulmaz
Akandır söz yaşlarım
Güneş yoksa o gözde
Adını deme sözde
Çınardaki her özde
Akandır söz yaşlarım
Tuttum hep gözyaşımı
Almış çınar yaşını
Yazılan söz aşımı
Akandır söz yaşlarım
Sen sözü bilemedin
Sandın ki ben ağladım
Kalemim dolaşırken
Akandır söz yaşlarım…
______________________________
Omuzunda ki ağırlıktan dökülürken yaprakları,
Yüreklere dökülen bir ağıttı.
Sayfalara düşen her damla gözyaşı,
Çınarın söz yaşları...
______________________________
Yazarken çınarın sararmış yapraklarına sözü, karıştı damla damla çınarın özü, ıslattı sayfaları yürek kalemimin gözü, bu sayfalarda okunan her dize, benzer yüreğimde ki köze, sayfalara düşen her damla gözyaşı, “ÇINARIN SÖZ YAŞI…”
Çınarın Söz Yaşları Şiir Kitabımdan
Ömer Sabri KURŞUN
25.08.2014
Yaşamak bir şiir gibi akıp giderken, zaman çalsa da bir şeyleri bizden, bize kalan bir vefa, bir selam, bir de güzel dostluktur, yüreği güzel dostlarıma şiirler tadında ‘GÜNAYDINLAR’…
Bir günaydınla aydınlansın gününüz, gülüşleriniz çoğalsın, mutluluk ise gözlerinize takılı dursun...
Bugün yaşamın nefis tadını hissettiğiniz, umuda hoş geldin diyen dudaklarınızda ki tebessüme takılı sevgi şarkılarının olduğu, ruhunuzda barış, aşk, sevgi, mutluluk, huzur ve bütün güzelliklerin bir arada olduğu, harika bir gün olsun hepinize...
Ve şairin şu sözlerine kulak verin;
“Senden bir tane daha yok bu dünyada. Gülümsemeyi, sevmeyi unutmayınız…”
Yılların yaprak misali döküldüğü, sevginin eridiği, insanın öz değerini yitirdiği şu âlemde, dostluğunu kaybetmemiş nadide insanlara, dostlarıma, sevgi bestesinin notasını yüreğinizde hissedeceğiniz, ümitlerinizin dostluklarla pekişeceği, gülücüklerinizin hiç bitmeyeceği, barış dolu bir Pazar günü dileğiyle, sağlıkla, sevgiyle, sevdiklerinizle...
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…